25 Temmuz 2017

Karpat Dağları / ROMANYA

0 yorum
 Karpat Dağları / ROMANYA


12’nci gün… istikamet köyüm köyüm…güzel köyüm…

Bu gün artık tur’umuzun son günü ve akşam saatlerinde Bulgaristan’daki köyümüzde olacağız…
Bu günü anlatmak istememin sebebi Karpat’lar…

Sabah kahvaltısından sonra yola çıktık ve yolumuz bu gün en uzun yol alacaktı… yaklaşık 9-10 saat kadar sürecekti.

Sık sık mola vererek Karpat Dağlarını geçtik. Alp Dağları kadar olmasa da, bu dağlar da tüm ihtişamını sergilemektedirler. Kıvrak yollarda ilerledikçe manzaraların içinde burada da ruhumuzu doyurduk.


Călimănești’den geçerken yakıt almak ve birer kahve içmek için OMV benzincisinde durduk. Benzinci bence muhteşem bir konum bulmuş kendine. Oltu Nehri’nin karşısında yudumladığımız kahvelerimizden aldığımız keyif ise anlatılamayacak kadar güzeldi.




Molamız bitince yola düştük yine. Karpat’ları geçince haliyle o büyülü görüntüler de gitmiş oldu. 

Bundan sonra doğup büyüdüğüm ve ailemin yaşadığı köyüm Mortagonovo'da 2-3 kalıp, İstanbul'a evimize döneceğiz.

Tamışvar / ROMANYA

0 yorum
Tamışvar / ROMANYA


11’nci gün… istikamet Tamışvar…

Bu şehri seçme sebebim, dönüş yolumuz uzun olacağı için ve dinlenmeye ihtiyacımız olacağı için mantıklı bir konaklama şehri seçmek istemem oldu.


Sabah Viyana-Sophienalpe’den yola çıktık. Rotamız gereği Macaristan’dan geçecektik. Macaristan sınırına varmadan önce Avusturya’nın Burgenland bölgesinde rüzgâr tarlaları gördük. Türkiye’de de görmüştük daha önce, ama böylesini ilk defa görüyorduk. O kadar büyük bir alan kaplıyordu rüzgâr tarlaları ki… sağımıza - solumuza bakıyoruz… her yer rüzgar gülleriyle kaplı. Macaristan’ın bir bölümüne gelene kadar rüzgar güllerinin arasında yolculuk yaptık.



Yola çıkmamızdan yaklaşık 6 saat kadar sonra Tamışvar’a vardık. İlk önce hotel’imizi bulup yerleştik. Bütün tur boyunca konakladığımız en büyük odası olan hotel, burada konakladığımız hotel oldu. Biraz dinlendikten sonra şehri gezmeye çıktık.


Şehrin göbeğindeki binalar biraz Avusturya’da gördüğümüz binaların şeklindeydiler, fakat buradaki binalar çok bakımsızdı. Biraz daha dış kısımlardaki binalar ise komünist rejimi döneminden kalmaydı. Tabi onlar da ep-ey bakımsızdı.




“Piaţa Victoriei”ye geldiğimizde yiyecek bir şeyler alalım dedik. Yediğim en kötü yemek burada oldu. Dönerci görünce, oradan yiyelim dedik, ama tadı çok kötüydü. Ülker benim dönerimi de yemek zorunda kaldı, Filiz’le biz de Mc Donald’s’tan hamburger yiyelim dedik. Çalışan personel İngilizce bilmiyor, haliyle işaretleşerek menülerimizi sipariş ettik. Türkiyedeki Mc Donald’s menüleri’nin yanında lezzet açısından sınıfta kalmış oradakiler. Aç kalmamaktansa burun kıvıra kıvıra yedik hamburgerlerimizi Filiz’le.


“Catedrala Mitropolitană” katedralinin yönünde ilerlemeye koyulduk ki, yağmur yağmaya başladı. Haliyle biz de gezimizi kısa kesmek zorunda kaldık.




Şehir hakkında izlenimlerim… bu şehri başka gezi planına dahil etmeyi düşünmüyorum. Tam bir hayal kırıklığı oldu. Daha önce Sinaia’ya ve Bran’a gitmiştik. Oralara bakarak burayı hiç beğenmedik. Her şey güzel olacak değil ya... buradaki anılarımız da böyle olsun...

Viyana / AVUSTURYA

0 yorum
Viyana / AVUSTURYA


10’ncu gün… Viyana… en çok kafamı karıştıran şehir…

Sabah Nürnberg’ten yola çıkıp yaklaşık 6 saat sonra Viyana’ya vardık. Yolda sık sık mola verdik. Artık 10’ncu gün ve inanılmaz derecede yorgunluk hissediyorduk.  İlk önce konaklayacağımız hotel’e yerleşip dinlenmek istedik. Hotel’imiz aynı adı taşıyan Sophienalpe milli ormanda yer almaktaydı. Hotel’e geldiğimizde odamız henüz hazır olmadığını ve yaklaşık 1 saat kadar sonra hazır olacağını söylediler. Biz de beklemek istemedik ve yorgun yorgun Viyana’yı dolaşmaya çıktık. Dinç olsaydık muhtemelen daha çok yer gezerdik, ama yorgun olmamıza rağmen “Belvedere Sarayı”’ni geze bildik.





Saray çok güzel, fakat herhangi bir duygu hissedemedim. Havanın sıcak olmasından dolayı ve yorgunluğumuz tavan yapmış olmasından dolayı çok istekli gezemedik.


Biraz enerji toplarız düşüncesiyle kahve içmeye karar verdik. Karar verdik te… kafe ararken iyice bunalmaya başladık. Bütün kafeler dolu. Oturacak yer bulamıyoruz. Sonunda bir tane “Starbucks” bulduk ve içeri girip kahve istediğimizi söyledik. Çalışan kız da “Hot or cold” diye sorunca, Ülker’e dönerek “Bu kahvenin soğu da mı var?” diye sordum. Çalışan kız da bize “Siz Türk müsünüz?” diye sorunca şaşırdık. Kız Ankaralıymış, Viyana’da yaşıyormuş. Ne çok türk’le karşılaştık  diye düşünmeden edemedik. Kahvelermizi içince hotelimize gidip dinlenmeye karar verdik.





En çok merak ettiğim şehirlerden biriydi Viyana ve ben buraya gelmişken enerjim sıfır olduğu için doya doya gezemiyordum. Gezip gördüğüm kadarıyla, şehir çok güzel, mimarisi güzel, fakat şehir çok büyük geldi gözüme. Yani gezmek için 3-5 saat yetmiyor. Minimum 2-3 gün buraya ayırmalı insan.




Biraz Sophienalpe için bahsetmek istiyorum. Hotel Viyana şehrinden 30 dk. kadar uzaklıkta ormanın içinde dağın zirvesinde. Konum olarak muhteşem bir yer. Hotel çok sayıda bisikletçinin uğrak noktası. Zirveye kadar spor yapıp, hotelin restoranında yemeklerini yiyip, geri dönüyorlar. Hotel’deki personel inanılmaz güler yüzlü. Bir Lyon’da bir de burada “Yüz kasları nasıl da tutulmuyor gülümsemekten” diye düşünmeden edemedik. 



Hotel biraz eski olmasına rağmen, memnun kaldık. Tek sorun odamızda internet çekmiyordu, ama restoran bölümünde sorunsuz çekiyordu.




Genel olarak bu gün’ümüz de güzel geçti, her ne kadar gün geçtikçe yorgunluğumuz artsa da. Başka zaman bu şehre gelmek ister miyim… Kesinlikle. 

Nürnberg / ALMANYA

0 yorum
Nürnberg / ALMANYA


9’ncu gün… rota Nürnberg…

Nürnberg hakkında fazla araştırma yapmadım. Konaklamak için burayı seçmememin nedeni eve dönüş yolunda yorgunluğumuzu atmak için konaklayacağımız en uygun konum olmasıydı.
Sabah Sint-Niklaas’tan yollara düştük. Nürnberg’e kadar hesabıma göre yolumuz 6.30 saat kadar sürecekti. Fakat yoldaki trafikten dolayı… farklı rotalara girmek zorunda kaldığımızdan dolayı biraz yolculuğumuz uzadı.


Almanya’daki otobanlarda birkaç defa aynı olayla karşılaştık: yolda sol şeritte ilerliyoruz… sağ şeritte normal hızla seyreden araç biz tam yaklaşırken, öndeki aracı solamaya kalkışıyor ve yavaşlıyor. Yani tam bizim önümüze çıkıyor araç. Bir kez olsaydı belki normal karşılayacaktık, fakat bu olay farklı yerlerde ve farklı araçlarla tekrarlanınca, arabanın türk plakalı olduğu için kasten yapıldığını düşünmeden edemedik. Almanya’daki otobanlar 2 şeritli veya bize fazla şeritli denk gelmedi. Haliyle trafik oluşuyor ve bizim Nürnberg’e varmamız neredeyse akşamı buldu.


Hotelimize yerleşip biraz dinlendikten sonra biraz dolaşmaya çıktık. Çıkar çıkmaz: “Karadeniz çay ocağı… Çorbacı Mehmet… Tatlı Sarayı… Mevlana Restoran… Restoran Çeşme…” gibi mekan tabelalarıyla karşılaştık. Dedik “Ne oluyor, Türkiye’de miyiz…” Hotelimizin olduğu bölge tamamen türk ve her yerde Türkçe konuşuluyor. Türk olmalarına rağmen, bizim de Türkiye’den geldiğimiz söyleyince Belçika’daki Türkler gibi sıcak davranmadılar. Nedenini bilmiyorum, ama sanırım Almanya’daki soğuk almanlar gibi olmuşlar yıllar geçtikçe.



“Spittlertorturm” etrafında dolaştık. Nürnberg’in eski kapısıdır. “ St. Jakob” kilisesine kadar ilerledik. Kilisenin önünde meydan var ve meydanda Bira Festivali varmış.  Biraz orada da zaman geçirince, gün boyu ep-ey yorulduğumuz için hotel’e dönüp dinlenmeye çekildik.




Daha sonra eve döndüğümüzde Nürnberg’i biraz araştırınca gördüm ki gezilecek başka yerleri de varmış. Gerçi önceden bilseydim o yorgunlukla gezer miydik o yerleri de bilemiyorum. Başka bir rotada bu şehri belki yine rotamıza dahil ederim ve görmediğimiz yerlere de gideriz. 

Sint-Niklaas / BELÇİKA

0 yorum
Sint-Niklaas / BELÇİKA


8’nci gün… Sint-Niklaas akşam gezisi…

Gün içerisinde Amsterdam’a gidip dönündükten sonra, akşam saatlerinde Sint-Niklaas’ı da azıcık gezelim dedik.



Şirin bir kasaba. Şehir 2011 yılında UNESCO tarafından dayanışma şehri olarak ilan edilmiştir.

“Romain De Vidtspark” parkını dolaştık. Şehrin göbeğinde bulunuyor. Park’ın içinde 20’si nadir olmakla birlikte toplam 70 çeşit ağaç var. Tabi biz hangileri nadir olduklarını bilemedik. Park’ın içinde gölet var ve gölette balıklarla birlikte ördekler yüzüyordu. Ördekleri ve balıkları biraz besledik. O kadar doğal bir ortam ki anlatamam.



Parkın içinde “Kasteel Walburg”… Walburg Kalesi bulunmaktadır. Kale İngiliz tarzında inşa edilmiştir. Kalenin tarihini bilmiyorum, fakat günümüzde restoran olarak hizmet vermektedir. Normal bir porsiyon fiyatı kişi başında 35 € civarıdır. Bu park ablamın dediğine göre kraliyet ailesine aitmiş, fakat kraliyet ailesi halka açmış burayı.


“De Ster” adında bir de dinlence parkları var. Önceki akşam orayı dolaşmıştık. Orada yapay plaj var. Sint-Niklaas’ta ikamet edenler için sezonluk aile abonmanlığı ücreti 30 €, dışarıdan gelenler için ise 40 €.


Her iki parkta dikkatimi çeken her şey çok doğal… park’ın içindeki patika’lar  ya beyaz çakıl taşı, ya da tahta talaşlarıyla döşenmiş. “De Ster”’de ufak bir hayvanat bahçesi vardı ve oranın çitleri de metal değil de, tahtadan yapılmıştı.


İlginç olay... ablam daha önce demişti: "Burada yolda yürürken birinin gözünün içine baktığında, karşıdaki kişi selam vermeden geçmiyor, tanısın tanımasın" Gerçekten de öyleymiş. İnsanlar tanışsın veya tanışmasın, mutlaka selamlaşıyorlar. Kendimce dedim "İstanbul'da olsak... adamın gözünün içine bakınca adam farklı algılayacak..."

Ablamlar bu şehirde yaşamasaydılar, hiç programımıza dahil etmeyi düşünmemiştim bile. İyi ki de ablamlar burada yaşıyor ve iyi ki de gelmişiz. 

24 Temmuz 2017

Amsterdam / HOLLANDA

0 yorum
Amsterdam / HOLLANDA


8’nci gün… Amsterdam…


Taaaa buralara kadar gelmişken, bu gün de Amsterdam’a gidip-dönelim dedik. Aslında anlatacak çok şey yok, çünkü Amsterdam hakkında fazla araştırma yapmamıştım. Bunun sonucunda az dolaşıp az şey gördük. Yine de bir şeyler görüp öğrendiğimiz bir gün oldu.


Sabah Sint-Niklaas’tan yola çıktık. Amsterdam’a gidene kadar birkaç kanal’ın üzerinden, birkaç kanalın altından geçtik. Bu bir ilk’ti bizim için. Fotoğraflarda görmüştüm Hollanda’da kanalların altından yol geçiyor diye. Çok ilginç gelmişti bana. İşte o kanalların altından geçmek nasip oldu.
Amsterdam’a vardığımızda otopark’a arabayı bıraktık. Otopark makinesinden fiş almaya çalışıyoruz… makine vermiyor. Öyle baktık… böyle baktık… bir türlü olmuyor. Turist olduğumuzu anlamış olacak, bir bayan bize otopark ücretsiz olduğunu söyledi. İlk defa bir yerde otopark ücreti ödemeyecektik. Meğer pazar günleri Avrupa’nın birçok şehrinde otoparklar ücretsiz oluyormuş.


Rijksmuseum meydanında dolaştık. Meydana giderken Van Gogh müzesinin yanından geçtik. Yine bütün müzelerde olduğu gibi kuyruk almış başını gidiyor. Haliyle yine giremedik…




Meydanda çeşitli seyyar satıcılar vardı. Biraz hediyelik aldık.


Meydandaki Parkta ise yorulmuşlar oturmuş yerlere dinleniyordu...



Bir haftadır geziyor olmamız bizi ep ey yorgun düşürmüş olacak ki, gezme isteyimiz kalmamıştı artık. Zaten Amsterdam’a 2.30 saat kadar yolculuk yaparak geldik. O yüzden bir kafede oturup bir şeyler içince, Sint-Niklaas’a geri döndük.
 

My Trip Stories Copyright © Design by nesrin013 Blogger Template