Paris / FRANSA
6’ncı gün… rotamız PARİİİİİİİS… haliyle heyecen tavan yapmış
durumda. Çocukluğumun hayal şehirlerden biriydi Paris… Nihayet burayı görmek
nasip olacaktı…
Sabah erkenden Mâcon’dan hareket ettik ve 4 saat kadar sonra
Paris’e geldik. Heyecan dorukta. Uzaktan Eiffel Kulesini görünce Filiz’le
ikimiz aynı anda başladık “Eiffel Kulesi…. Eiffel Kulesi…” demeye. Neden bu kadar sevindiğimizi şimdi
düşününce anlam veremiyorum. Fotoğraflarda defalarca gördüğümüz bir kule
aslında. Sanırım orada olmak başka bir duygu.
Kule’ye yakın bir otopark’a arabayı bıraktık ve çıktık
gezmeye. Önceden program yaparken rota çizmiştik, fakat rotamız şaştı. Kule’ye
binmek için bilet satan gişelere baktık… up uzun bir kuyruk. Eğer sıra
bekleseydik, çok zaman kaybedeceğimizi düşünerek kuleye çıkmaya vaz geçtik.
Champ
de Mars park’ına doğru devam ettik… haliyle yanlış yön’e doğru gittiğimizi
anlamak uzun sürmedi. Park’ta bir büfede yiyecek bir şeyler satıyorlardı. Biz
de sabah kahvaltı etmediğimiz için önce yemek yiyelim dedik. İyi bir para
bırakınca ve karnımızı doyurunca geri dönmeye karar verdik.
Kule’nin yanına döndüğümüzde Sen Nehrinde bot şirketleri
var. Birinden günlük bilet aldık ve bot’la daha az yoruluruz düşüncesiyle
gezilecek yerleri gezmeye karar verdik. Bot’lar Sen nehri boyunca daire
çiziyorlar. Her müzenin yakınında durakları var. Gezilecek yerde iniyorsun…
geziyorsun… sonra aynı bot şirketin but’una binip, diğer durağa gidiyorsun ve
aynısına devam ediyorsun… Çok mantıklı bulduk. Hem daha az yoruluyor insan, hem
daha kısa zamanda daha çok şey görüyor.
Batobus'te yolculuk ederken Filiz bir ara yanımızdan kayboldu. Baktık birileriyle bir muhabbet tutturmuş. Sandım ki İngilizce pratik yapıyor, meğer Türk bir aile ile tanışıp muhabbeti koyulaştırmışlar.
Genelde her yer insan doluydu. Her müzenin önü up uzun
kuyruk… girmek imkansız… bahçelerde insanlar uzanmış çimlerde dinleniyor…
oturacak yer bulanlar oturmuş bir yerlere…
Paris'teki o muhteşem yerlerde gezerken o krallık dönemlerini kafamda canlandırmaya çalıştım. Ne hayatlar yaşanmıştır oralarda. İnsan ister istemez "Bizim Osmanlı sadece toprak fethetmiş, yaşamasını bilemeiş" diye kendini düşünmekten alıkoyamıyor. Tarihimizle gurur duyuyorum, ama Louvre'ı gördiğimde... bizim Topkapı Sarayı yanında çök sönük kaldığını düşünmeye başladım.
Akşam saat’lerde yorgunluktan bitmiş vaziyette otopark’a
dönüş yolumuzda su alalım dedik. 1 şişe su 4.50 €. “Bu ne” dedik içimizden.
Altın şişede mi bu su ne… Otopark’ta da Almanya’da yaşayan bir Türk ailesiyle rastlaştık.
Biraz muhabbet ettik ve onlar bizim taaa Türkiye’den arabayla yollara düşmemize
şaşırmaları bitince her kes kendi yoluna devam etti.
Derler ya “Paris’e
bir gelen, bir daha gelmek istiyor” diye… gerçekten tekrar tekrar gitmek
istiyoruz.
Not: Ücretsiz Wi-fi alanları için faydalı link burada.
Not: Ücretsiz Wi-fi alanları için faydalı link burada.
0 yorum:
Yorum Gönder